23 Mayıs 2008 Cuma

KARANTİNALI DESPİNA

bir gül takıp da sevdalı her gece saçlarına
çIktı mı deprem sanırdın "kara kız" kantosuna
titreşir kadehler, camlar kırılır alkışlardan
muammer bey'in gözdesi karantinali despina
çapkın gülüşü, şöyle faytona binişi kordelia'dan
ne kadar başkaydı her kadından, her bakımdan
sınırsız bir mutlulukta uyuturdu muammer bey'i
ustalıkla damıttığı o tantanalı aşklarından
işgal altüst etti nasıl da izmir'de her şeyi
öğrendi kullanmasını despina bu yanlış geceyi
körfezde parıldayan yunan zırhlılarına karşı
miralay zafiru'la ispilandit palas`ta sevişmeyi
gemi sinyallerinin gece bahçelere yansması
havuzda samanyolunun hisarbuselik şarkısı
demlendikçe yalnızlığı aydınlanıyor muammer bey
olmayacak şey bir insanın bir insanı anlaması

ATTİLA İLHAN

22 Mayıs 2008 Perşembe

Ayrılanlar İçin

Yollarımız burada ayrılıyor,
Artık birbirimize iki yabancıyız.
Ne kadar acı olsa, ne kadar güç olsa,
Her şeyi, evet her şeyi unutmalıyız.
Hiç yaşamamışçasına, hiç sevmemişçesine
Unutursun o günlerimizi, gecelerimizi,
O günlerce, gecelerce sevişmelerimizi.
Her kederin tesellisi bulunur.
İnsan ne kadar da sevse unutabilir.
Mevsimler gelir geçer, yıllar geçer,
Sen de unutursun bir gün gelir.
Her şeyi, evet her şeyi unutabilirsin,
Hatta bütün yazdıklarımı, satır satır.
Kalırsa da içinde bir derin sızı kalır.

Ümit Yaşar Oğuzcan

20 Mayıs 2008 Salı

Yaşamak Demişken;

Masanın üstünde:
Zeytinyağlı yaprak sarma, beyaz peynir, kavun, mantar salatası, acılı ezme, kaşık salata, topik, barbunya pilaki, haydari, tahinli havuç, patlıcan kızartması, közlenmiş biber, karides salatası, soya sosunda marine palamut, midye tava ve kalamar..
Mekanda:
Taş plaktan Müzeyyen Senar, bolca zaman
İçecek Sehpasında:
Litrelik Tekirdağ Altın Seri, bir büyük sürahi su, bolca buz.
Izgaranın Üzerinde:
İki büyük deniz levreği
Sandalyelerde:
Yalnızca iki kişi
Görüş Alanında:
Karadeniz'i Boğaz'a bağlayan ağız, Anadolu Kavağı iskelesi, Rumeli Kavağı parkı.
Havada:
Deniz kokusu, şen kahkahalar ve arada kısık sesle eşlik edilen şarkıların notaları.
Tenlerde:
Bir haziran akşamı hissedilen akşam rüzgarı, bir cumartesi esintisi..

İşte size Istanbul'da "Yaşamak"ın tarifi..

19 Mayıs 2008 Pazartesi

Sevgiliye Mektup

Yıllardan beri kullanılır su sarnıçları.. Bilirsin, yerin altına inşa edilmiş dev havuzlar.. İçme suyu biriktirilir ya hani, o mimari harikası direkler bir sure sonra suların altında kalır, görünmez.. Sonra yeniden azalır sular, tekrar gün yüzüne çıkar sanat.

Sanat bir yana, sarnıçların en güzel yanı temiz suyu barındırmasıdır içinde.. Kullanmak için elbette, Ama içmek için daha çok.. Tertemizdir içindeki sular. Yerin altına yapılan kanallarla, topraktan süzülerek gelen tertemiz minik derecikler yavaş yavaş doldurur sarnıçları.. Kana kana içsin diye insanlar. Hala, bugün de, benzer arıtma yöntemleri kullanır insan oğlu, suyunu temizlemek için.. Ne kadar anlamlı.. Atadan kalma yöntemlere sadakat.. Yaşam için.. Su için.. ve dahası, daha iyi bir yolu yoktur suyu temizlemenin, süzmenin..

Kim bilir ne yapıyorsun şu an sen, bense sana tutmuş sarnıçlardan bahsediyorum.. Ama sebepsiz değil inan bana.. Sebepsiz olamaz zaten sana söylediğim, söylüyor olduğum ya da söyleyeceğim tek bir kelime bile..

Yaşam da böyledir okyanusum.. Yaşam da tıpkı sarnıçlar gibidir.. Daha doğrusu yaşayan insanlar birer sarnıcıdır dünyanın.. herkes, içinde barındırdığı sanatsallığını, birikimleriyle doldurur, bir süre gelir, dolup taşar içi insanın ve o an kendine ait parçalarının yok olduğunu ya da sular altında kaldığını fark eder.. Biz de böyleyiz seninle.. Sularımız çekilmiş, bize ait olan kalıntılar çıkmış ortaya önce, sonra, toprağımızın süzmeyi başaramayacağı kadar yoğun bir yağmura yakalanmışız, kirli sular dolmuş içimize, sonra uğraşmışız sarnıcımızı boşaltmak, temizlemek için yeniden.. Biliyorum.. İkimiz de buyuk hortumlarla kısa surede boşaltıp içimizdeki zifir suları, buyuk orkestralarla kırıntıları temizleyenlerden değiliz.. Sen de, tıpkı benim gibi, ben de, tıpkı senin gibi, yani biz, ellerimizde birer damlalık, zamanlarca uğraşmışız sularımızdan arınmaya.. Ama yağmur devam etmiş.. biz yine dolmuşuz.. baştan başlamışız.. yağmurun dindiğini sanıp, hızlanmaya çalışmışız.. yine yağmur bastırmış, toprağımız süzmeden göndermiş tozlu siyah suları içimize..

Peki ya şimdi? Yağmur durdu okyanusum.. Yağmur durdu.. İçeridesin sen simdi.. Bir şarkının bilmem kaçıncı mısrasına dalmışsın sen, ama ben penceremden gök yüzüne bakıp, gözümün içine parlayan dolunayı seyrediyorum açık gök yüzünde.. Yani yağmur dindi okyanusum.. artık içimizdeki suları boşaltma vakti.. Damlalıkla değil bu kez.. Ya da damlalıkla.. Bilmiyorum.. Ama olanca gücümüzle, durmadan, bitirene dek en küçük toz zerresini barındıran damlayı..
Tertemiz olacak içimiz.. İkimiz de biliyoruz bunu.. Sanatımız, içimiz, direklerimiz, kemerlerimiz, yani yıprandığını sandığımız mermer hislerimiz, tertemiz gün yüzüne çıkacak.. Sabret biraz.. Sabret.. İşte o zaman , işte o zaman, biz, ikimiz, bütün çıplaklığımızla, bütün tecrübemiz ve bütün içtenliğimizle birbirimizin karşısında olacağız.. İşte o zaman , pervasızca, umarsızca, yağmur olup, süzülüp, en temiz halimizle birbirimizin içine akacağız..

Bir yarış değil bu.. Kimin daha önce boşaltacağının önemi yok içindeki karanlık suları.. Ama biliyor musun, ben önce bitirirsem bu işi, ilk ben çıplak kalırsam karşında, ki kaldım bile belki de, seni sevmekten vazgeçmeyeceğim sen arınana kadar eskimiş, bayatlamış su birikintilerinden.. ve asla yalnız bırakmayacağım seni.. Yardımsız bırakmayacağım dev sarnıcını temizlerken sen.. Çünkü , tıpkı şu satırları şu an yazarken sevdiğim gibi seni, özlediğim, istediğim, merak ettiğim, düşlediğim ve iyi olmanı dilediğim gibi, o zaman da seni seviyor olacağım beni sevip sevmediğini düşünmeksizin..

sevgim korusun seni okyanusum.. umarım iyi geçiyordur gecen.. sevgim korusun seni...
sanatım armağan olsun sana.. yaşamım armağan olsun..

KUTLAMA VE MANIFESTO

Tüm okuyucularımı saygıyla selamlıyor ve dünyada emperyalist güçlere karşı gerçekleştirilmiş ilk ulusal kurtuluş mücadelesi olan "Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı" için bir milat kabul edilen bu on dokuz mayis gününü içtenlikle kutluyorum. Mutlu bayramlar dilerim.
Son dönemde, tıpkı sizler gibi, biz yurt dışında eğitim hayatına devam etmekte olan Kemalistler de, ülkemizdeki gidişatı dikkatle takip etmekteyiz. Ülkemizin içerisinde bulunduğu şartlardan ve bu şartların yarattığı toplumsal ikilikten duyduğumuz tedirginlikleri, tıpkı Mustafa Kemal'in, bizlere bursa söylevinde vasiyet ettiği gibi, dile getirmekten çekinmeden, Cumhuriyet'in yılmaz bekçileri olarak dimdik ayakta durduğumuzu, bir takım odaklara göstermeyi görev bildik. Manifesto niteliğinde olan bu yazıyı, sabır eyleyip sonuna dek okursanız, inancımız odur ki, hem kendiniz, hem de ülkeniz için iyi bir şey yapmayı tercih etmiş olursunuz ve bununla birlikte, Kemalist bir Türk Genci olarak siz de en azından bizler gibi, tepkinizi dile getirmek adına yüreklenirsiniz.
Dilerseniz son bir kaç dönemde karşılaşılan olaylar hakkındaki görüşlerimizi dile getirmekle başlayalım;Cumhurbaşkanlığı seçimi ile Türkiye, önemli bir dönemeçten geçmiş ve "Dinsel Gericilik" ve "Laiklik" arasındaki bu ayağını yazık ki kaybetmiştir. Yüzde kırk yedi gibi ezici bir oy oranıyla başa gelmiş bulunan ve değiştiğini iddia eden parti mensupları, milletvekilleri ve bakanlardan kurulu siyasi parti, elindeki gücü kullanarak ve bu gücün dayanağını halktan aldığını iddia ederek (ki aldıkları oy oranına bakıldığında, görsel olarak haksız da sayılmazlar) gönüllerince anayasayı değiştirme aymazlığına düşmüşler ve bu ülkenin en temel hukuk yazını olan Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nı baştan sona değiştirerek bazı temel hukuki değer yargılarını sarsmışlardır. Ellerinde bulundurdukları güç ile, bu değişiklikleri yapma yetkisine sahip olsalar da, bu siyasi parti, yapmaya çalıştıkları kimi değişikliklerin, toplumsal ikiliklere sebep olacağını göremeyecek kadar basiretsiz olduğu gibi, toplumda türban meselesi, din okullarının üniversite yerleştirme sınavlarında katsayılarının yeniden düzenlenmesi, alt kimlik-üst kimlik gibi ülkemizde gerçekten kritik olan kimi konuları, tartışılmaması gereken platformlarda yani alenen, alelade basın yayın organlarının önünde, şovenist, populist ve teşbihte kusur olmaz, sokak ağzıyla tartışmışlardır.Enflasyonun düştüğü iddia edilmiştir ancak bu konudan biraz olsun anlayan sıradan bir vatandaş bile, enflasyonun, ödemeler dengesindeki cari işlemler dengesi kalemiyle kontrol altında tutulmaya çalışıldığını ve olası bir iktisadi şokta, sıcak para tabir edilen paranın yeniden yurt dışına kaçması ile, Türkiye'yi çok büyük tehlikelerin beklediğini öngörebilecek durumdadır. Fakat bu gerçek, sürekli ört bas edilmektedir. Son dönemde durumun farkında olan çok saygın bilim adamlarımızın bas bas bağırmasına karşı herhangi bir sonuç alınamamasının sebebi de bu ört bas politikalarıdır.
Bunlara ek olarak, mülkiye, adliye ve harbiye unsurları arasında ciddi sorunlar olduğu her gün basın yayın kuruluşlarınca haber olarak kamuoyunun bilgisine sunulmaktadır. En son örnek olarak, üst düzey bir adliye mensubunun, bu söz konusu siyasi partinin Laiklik ilkesine karşı görtermiş olduğu tutum ve davranışlarından dolayı muhatap olduğu kapatma davasının açıklanmasından hemen sonra, iki aydır, içişleri bakanının tabiri ile "tesadüfi" olarak, emniyet mensuplarınca izlenmesi gösterilebilir.
Bununla birlikte, askeri kanat ve siyasi kanat arasındaki iletişim sorununu, geçtiğimiz yıl, sınır ötesi operasyon ve yetki tartışmasında da açıkça görmüş olmamız, bunu tüm ulusumuzun görmüş olması, düşüncelerimizi doğrular niteliktedir.
Tüm bu yaşananlar ışığında, aşağıda saydıklarımızın en kısa sürede gerçekleştirilmesini elzem bulmakta ve bu konuda bizlerle birlikte çalışacak yol arkadaşları aramaktayız.

1) Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, laik bir hukuk devletidir. Bu kavramların halka, en alt sosyo-ekonomik tabakadan en üst sosyo-ekonomik tabakaya kadar, ayrım yapılmaksızın anlatılması şarttır.

2) Türkiye Cumhuriyeti'nin yakın tarihinin yani Türk Devrim Tarihi'nin, sözü edilen insanlara, yani bizim insanlarımıza tarafsız bir şekilde anlatılması şarttır.

3) Laikliğin tam anlamıyla ne olduğunun, insanların laik olamayacağının ve ancak devletlerin laik olabileceğinin, söz konusu gruplara anlatılması şarttır.

4) Türkiye Cumhuriyeti'nin genç neslinin, söz konusu adımların hepsinde aktif rol oynaması, bizim, çocuklarımızın ve gelecek nesillerimizin güvenliği ve refahı için bir zorunluluktur.

5) Bu bilgi alış-verişlerinin, tamamıyla yasal ve güçlü hukuki alt yapısı olan bir platformda, siyasi etkilerden ve egolardan arındırılmış bir organizasyon içerisinde yapılması bir zorunluluktur. Bu organizasyona, bugün artık elitist bir yaklaşımı benimsemiş kimi dernekler örnek gösterilebilir ancak oluşturulması gereken yeni organizasyonun, yukarıda da bahsedildiği gibi, taban-tavan ayrımı yapmaksızın herkese ulaşmasını sağlayabilecek bir bilgi ağının oluşturulması şarttır. Bu nedenle, üstlendiği misyon, diğer dernekler gibi olmasına karşın, ulaştığı kitle bakımından daha etkili olmalıdır.

6) Bu organizasyonun yurt dışı bağlantılarının da olması, Laik Türkiye Cumhuriyeti'nin, seminerlerle, toplantılar ve gerekirse basın açıklamaları ile yurt dışında anlatılabilmesi açısından önemlidir.

Bu görüşler, ortak görüşlerdir. Daha fazla bilgi almak için lutfen iletişim kurunuz.
Saygıyla selamlıyorum.
Emre OZTURK